Uygur Türkçesi Eserleri

Türk boyları içinde en eski şehir medeniyetlerine sahip Uygurlar, Türk yazı medeniyetinin gelişmesi ve yayılmasında çok önemli bir rol oynamışlardır fakat Uygur boyları çeşitli din ve inanışlara inandıkları için ortak bir alfabeden yararlanamamışlardır. Zamanımıza kadar saklanan Uygur Türkçesi eserleri; Brahma, Hint, Mani, Uygur ve Köktürk alfabeleriyle yazılmışlardır. Bu alfabelerle yazılmış Eski Uygur eserleri içerisinde Uygur harfi ile yazılmış olanlar daha fazladır. Şimdiye kadar elde edilen Uygur eserleri hala tam olarak yayınlanamamış ve ilmi doğrultuda incelenememiştir. Genellikle Çin' de elde edilen Uygur Türkçesi eserleri sayıca Köktürk eserlerinden fazladır. Ancak zamanımıza kadar korunup saklanabilen Uygur Türkçesi eserleri çoğu küçük metinlerden ibarettir. Dünyanın çeşitli kütüphane ve müzelerinde saklanan Uygur Türkçesi eserleri bir bütün olarak incelenip yayımlanmamıştır.


Bununla birlikte bu eserler üzerinde yapılan ilk araştırmalar Uygur edebi dilinin önceleri Köktür edebi dilinden farklı olmadığı yönünde izlenimler taşır. Sonraları ise başka alfabelerden yararlanma nedeniyle ayrıca Çin ve Fars dillerinin tesiriyle Eski Uygur edebi dilinin özellikle sözcük oluşumunda değişiklikler meydana gelir. Bu da Eski Uygur Türkçesi kelime hazinesinin Köktürklere nazaran değişmesine sebep olur. Tüm bunlara rağmen Eski Uygur edebi diliyle Köktürk edebi dilinde ortak kelime ve gramer özellikleri bulunmaktadır. Uygur edebi eserlerinin gramer yapısında dikkat çeken asıl farklı özellik Köktürk eserlerinde bir veya iki şekilde olan eklerin Uygur eserlerinde dört veya daha fazla şekilde kullanılmasıdır. Uygur boylarının inandıkları çeşitli dini inançlar içinde bulundukları sosyal ve tarihi şartlara bağlı olarak çeşitli alfabelerden yararlanmışlardır. Çin ideogramlarıyla yazılmış Eski Uygur eserlerini Uygur diliyle okumak mümkün olmadığından bunları Uygur Türkçesi eseri olarak incelemek mümkün değildir. Hindistan' a yakın olup Budizme inanan bir grup Uygur boyu Brahma-Hint alfabesinden yararlanmıştır. Bu alfabede fonetik yazı olduğundan Uygur metinleri Eski Uyygur diliyle okumak mümkündür. Hristiyanlığa mensup Uygur boyları ise Uygur alfabesinden yararlanmıştır. 9-10. yüzyıllarda Çungarya' ya yerleşen Uygurlar temelli olarak Köktürk alfabesinden Soğutlardan kabul ettikleri alfabeye geçmişlerdir. Uygur boylarının başka bir kısmı Mani-heizme inandığı için Mani alfabesinden yararlanmıştır. Bu sebeple şimdiye kadar elde edilen Uygur Türkçesi eserlerini dil özelliklerine göre değil de dini konularına göre kısmen de usluplarına göre şu şekilde tasnif edebiliriz;
1. Mani dinini konu alan Uygur eserleri
2. Hristiyanlığı konu alan Uygur eserleri
3. Buda dinini konu alan Uygur eserleri
4. İslamiyet konu alan Uygur eserleri
5. Dini konu taşımayan, konuşma diline yakın üslupla yazılmış Eski Uygur eserleri


Mani Dinini Konu Alan Uygur Eserleri: 

Uygur boyları içinde Mani inancı yayılma tarihi tam olarak belirlenememiştir. Radlof ve M.S. Malow Uygur kabilelerinin bazılarının Maniheizmi kabul ettikleri zamanın M.S. yedinci yüzyıl olduğunu belirtir. L.V. Dimitriyeva ve G.N. Gumilya ise Uygur boylarının Mani dinini kabul tarihini 7-8. yüzyıl olduğunu savunur. Onlar bu hadiseyi ateşperestliğin müslümanlar tarafından sıkıştırılma tarihi olarak açıklar. Bu fikri savunanlara göre Arap baskısından korkan ateşperestler Uygur boyları arasında sığınacak yer bulduktan sonra kendi dinlerini Uygurlar arasında yaymaya başladılar. Bu durum Maniheizmi kabul eden Uygur boylarının Mani alfabesinden yararlanmaları için ortam oluşturur. Fakat bu düşünce Maniheizmin Uygurlar arasında yayılma tarihini tam olarak aydınlatmak için yeterli değildir. Maniheizmi konu alan Uygur esserleri dil özellikleri bakımından başka dini konulu olan ve başka alfabe ile yazılmış Uygur eserlerinden çok az farklılık gösterir. Bu eserler çoğunlukla Fars dilinden tercüme edildiklerinden bunların sözlük oluşumunda Farsca kelimeler özel bir grup meydana getirir. Maniheizmi konu alan Uygur eserleri içinde Huastuanift adlı eser (Manihaist Uygurların Tövbe Duası) hem hacmine hem de dil özelliklerine göre daha dikkat çekicidir. Huastuanift isimli eserin yazılış tarihi de tartışmalıdır. Eseri ilk inceleyen Radloff kelime ve gramatik özelliklerine Köktürk eserlerini hatırlatan bu eserin MS. 5. Yüzyılda yazıldığını veya tercüme edildiğini söyler. S.Y. Malow da bun düşünceye katılarak Orta Asya' da İslam dini yayılıncaya kadar tahminen beşinci ve altıncı yüzyıllarda meydana çıktığını söyler. Malow' a göre bu eser nedense bir rastlantı sonucu Müslümanların eline geçmemiş ve bu yüzden yok edilmemiştir. Dimitriyeva ise bu eserin yedinci veya sekizinci yüzyılda Farsçadan tercüme edildiğini düşünür. Huastuanift' in doğrudan tercüme eser olduğunu kabul etmek gerekir çünkü eserin dilinde Eski Uygur edebi diline uzak olan çamle türleri ve ayrıca İran meşeili kelimeler bulunmaktadır. Eseri İslamiyetin yayılmasına kadar olan dönemdi çıktığı hakkındaki düşünceler mantığa daha uygundur çünkü İslamiyet' in Asya' da yayılmasından sonra İslam bölgesinde ateşperestlikle ilgili bir eserin ortaya konması ve çoğaltılması mümkün değildir. Büyük bir ihtimalle eserin nüshaları önceleri daha çokmuş fakat şimdilik iüç nüshası ele geçirilmiştir.

Bu eserin Uygur alfabesi ile yazılmış iki nüshası ise Londra ve Berlin müzelerinde muhafaza edilmektedir. Eserin her üç nüshasının da kusurlu tarafı çoktur. Örneğin Mani alfabesi ile yazılmış nüshada kelime sonlarına ı, i, u, ü ünlü harfleri yan yana yazılmıştır. Bu da bu seslerin o zaman uzun teleffuz edildiklerini gösterinr. Örneğin Tengrii, kençüü... gibi. Bu nüshalar a, e, i sesleriyle biten kelime sonlarına ise h harfi eklenmiştir. Mesela harah, Tengriih....




Uygur alfabesi ile yazılmış olan Petersburg nüshasında d, t harflerinden başka biten sedalı ve sedasız harfler yazıda birbirinden farklandırılmamıştır.  Böylelikle eser bir taraftan Eski Uygur eserlerinden birini hatırlatırken bir diğer taraftan da ondan uzaklaşır. Mesala bu nüshada kelime köklerindeki -d sesi -z veya -y sesine çevrilmemiştir. Örneğin edgü, adak, adgılmak... sıfat fiilin yalnız eski şekillerinden yararlanılmıştır. Örneğin; olurugma (oturan anlamında), yükünükme (ibadet eden). Bunu ayrıca esserde gösterilen sayı sistemi hakkında da söyleyebiliriz. Eserde türemiş mimktar sayıları köytürk ve başka dini konulu Uygur yazılarında rastlanan sayılardan farklı değildir. Fakat Huasuanift Eski Türk dili için uzak olan -hı, -he, -fe seslerine ve ayrıca İran dillerine ait olan manaska (manastır), ferzend (evlat) dintar (dindar) gibi alıntı sözlere de rastlamak mümkündür. Bu da eserin doğrudan doğruya İran dilinden tercüme edildiğinin göstergesidir.

2. Hristiyanlık Dinini Konu Alan Uygur Eserleri:

Milattan sonra birinci bin yılda hristiyanlık dini çok az da olsa Uygur kabileleri arasında kendine yer bulmuştur. Hristiyanlık Suriyelilerin Merkezi Asya' ya getirdikleri bu din Uygurlar arasında geniş suretle yayılamamıştır. Büyük bir ihtimalle zamanımıza kadar korunan hiristiyanlık konulu Uygur eserlerinin azlığı da bundan ileri gelmektedir. Şimdiye kadar hiristiyanlık konulu birkaç Uygur eseir veya parçası bulunmuştur. Bu eserler tercümelerden ibarettir. Ele geçirilen eserlerin en büyük hacimli iki tanesi on veya onbirinci yüzyılda meydana getirilmiştir. Bu eserler büyük ihtimalle Moğol istilasından önceki zamanlar yazılmış olanlardı ve eserler Bulayık' ta ortaya çıkarılmışlardır. Bunlardan biri meşhur Türkolog F.W.K Müller' in ilk olarak yayınladığı "Sihirbazların İbadeti" adlı eserdir. Eser İncil' den alınıp tercüme edilen ve Uygur harfleriyle yazılan henüz doğmuş İsay' ya tapınmalarından bahseder. Eserde kendini gösteren bazı kavramlar bize bu metnin Suriye ya Saut dilinden tercüme edildiği fikrini verir. Hristiyanlığı konu alan ikinci büyük eser; ilk olarak Lecop tarafından yayınlanmıştır. Günah işletmek, heveslendirmek, teşvik etmek gibi olumsuz durumlara karşı öğütlerden ibaret olan bu eser hacim olarak birinciden küçüktür. Hristiyanlık konulu Uygur eserlerinin Uygur harfleriyle yazılmış olmamaları dikkat çekicidir. Bu eserler kendi dil özelliklerine göre başka dini konulu Uygur eserlerinden ayrılmaktadır. Bu da hristiyanlığa inanan Uygur boylarının daha önce budizme inandıklarının gösterir.

3. Budizmi Konu Alan Uygur Eserleri

Zamanımıza kadar gelen Uygur eserlerinden çoğu Budizm konuludur. Bu da Uygur boylarının 10. yüzyıla kadar Budizme inanmalarından kaynaklanır. Bu eserler genellikle Çin-Tibet, Hint ve Tuhan dillerinden tercüme edilmiş metinlerden meydana gelmektedir. Bu eserler Uygur edebi dilinin karakteristik özelliklerini tam anlamıyla öğrenmemize imkan verir. Başka bir ifadeyle Köktürk edebi dilinin geleneklerini devam ettiren Eski Uygur eserlerinin yazılmasında Köktürk eserlerine ait bütün morfolojik ve sentatik özellikler korunmuştur. Uygur eserleri Köktürk eserlerinden farklı olarak kağıt üzerine yazılmışlardır. Bunlar içerisinde en çok dikkati çeken "Altunyaruk (Kızıl Işık)" tur. Bu eser Eski Uygur edebi dil geleneğini devam ettiren en büyük hacimli Uygur eseridir. 1908-1913 yıllarında ilk önce Alman sonra Rus bilim adamlarının oluşturdukları özel ilmi geziler sırasında Çin' de parça parça bulunan bu eser 10. yüzyılda Uygur başkenti Başbalık' da Sgu-Selitulun tarafından Çince' den tercüme edilmiştir. Bu eserin tercümesi belki Budizme inanan Uygurlar için büyük bir öneme sahiptir. Bu bakımdan eser ortaya çıktığı yıllarda defalarca kopya edilmiş sonraki yıllarda ise bu gelenek haline gelmiştir. Hatta bu eserin elde edilen son nüshalarından birinin 18. yüzyılda yazılmış olması tesadüf değildir.

Altunyaruk isimli eser iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ve efsanede bir şehrin hükümdarının ağır bir hastalıktan kurtulması için Altunyaruk eserini kopya ederek Buda tapınağına vermesi anlatılır. Güya yapacağı bu hayırlı iş onu yakalandığı beladan kurtaracaktır. Şüphesiz bu efsane Budizme inan ve okuma yazma bilen bir çok kişiyi eseri kopya etmeye sevk edecektir. 


Eserin ikinci kısmında Anku şehri yöneticisinin karısının Altunyaruk eserini okumakla yakalandığı hastalıktan kurtulduğu ve onun eli ile öldürülen hayvanların yeniden insanlar alemine dönmeleri anlatırıl. Bu eserin Uygurca olan nüshaları Uygur alfabesi ile yazılmıştır. Eser yalnızca Budizm konusu taşımaz. Her şeyden önce eser Eski Uygur edebi dilinin son gelişim evresini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Altunyaruk sözlük oluşumuna gramer yapısına göre bir taraftan Köktürk ve Eski Uygur yazılı eserlerine çok yakın görünse de farklı olan tarafları da vardır. Mesela eserin dilinde Köktürk ve Eski Uygur belgelerinde olduğu gibi -teçi, -taçı, -ınma, -inme sıfat fiil eklerinden -ın, -in belirtme hal eklerinden, Eski Türkçe için karakteristik olan -ınç, -inç sıra sayı eklerinden yararlanıldığı gibi Eski Türk yazılı belgelerine uygun olmayan sıfat fil ve bağ fiil eklerinden şimdiki Türk dilleri için karakteristik olan miktar sayılarından ve sıra sayısıyla belirten eklerden de yararlanılmıştır. Bu da 10 yüzyılda Eski aUygur edebi dilinde yaşayan Uygur konuşma dilinin belirli bir hecede tesir ettiğini gösterir.

4. Dini Konuları Taşımayan ve Yaşanan Konuşma Diline Yakın Olan Uygur Eserleri:

8. yüzyıldan başlayarak geleneksel Uygur edebi yazı dilinin o devir yaşayan Uygur konuşma diline yakın bir kolu ortaya çıkar. dini konulardan tamamen uzak olan ve çeşitli alfabelerle yazılı olan bu tipteki yazılı eserler içerisinde fal açma maksadıyla yazılmış meşhur  Irk Bitig adlı eser ve Uygur hukuk vesikaları dikkat çekicidir. Irk Bitig; Köktürk alfabesiyle kağıt üzerine 8. yüzyıl sonu veya 9. yüzyıl başında yazılmıştır. Doğu Türkistan' da Tunguhar adlı tapınakta İngiliz bilim adamı Stay' ın bulduğu bu 104 sayfalık kitapçık Çin kağıdına yazılmıştır. Kağıtlar iyi özelliklere sahip olduğundan kitap çok iyi korunmuştur. Eseri ilk defa W. Thomsen okuyup tercümesiyle birlikte yayımlamış, kelimelerin yazılışında harflerin çok muntazam dizilişi eserin deneyimli bir kişi tarafından yazıldığının açık bir göstergesidir. Eser 65 paragraftan meydana gelmiştir. Her bir paragraf birden dörde kadar içi kırmızı renkle doldurulmuş, siyah daireciklerle ayrılır. Abideyi ilk defa okuyup tercüme eden W. Thomsen bu siyah kırmızı renkli daireciklerle ayrılan küçük bölümlerin asıl amaçlarını neden yapıldıklarını anlayamamıştır. Yalnız son zamanlarda bu kita püzerinde fal açan şahsın özel bir zarı üç defa atarak parafrafa uygun ifadeleri falı açılan kişi için tatbik ettiği anlaşılmıştır. Mesela zarı atarken birincisinde bir rakam, ikinci atışta 3, üçüncü atışta 4 rakamı gösterilmişse kitabın uygun paragrafları okunmuştur. Buna göre de eserde paragrafların sonunda bu iyidir, bu kötüdür gibi kelimelerden yararlanılmıştır. Irk Bitig şimdiye kadar bir çok Avrupa diline ve Türkiye Türkçesine tercüme edilmiştir. Thomsen' in ilk tercümesinde tabi olarak ufak tefek yanlışlar vardır. Daha sonra eseri Hüseyin Namık Orkun Türkçeye tercüme etmiştir. Eserin Rusçaya ilk tercümesi S.Y. Malow tarafından yapılmıştır. Marsel Ersal eserin bütün metnini tercüme etmiştir. Tercümeden de görüleceği üzere eserin dili bugünkü Türkçeye oldukça yakındır.

1 yorum:

Blogger tarafından desteklenmektedir.