Geri Gelen Mektup Şiiri ve İncelemesi:
Geri Gelen Mektup |
Geri Gelen Mektup Şiiri ve İncelemesi:
Geri Gelen Mektup
Rûhun mu ateş, yoksa
o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...
Gün senden ışık alsa bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!..
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
Çehren bana uğrunda ölüm hâzzı verince,
Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
Gözlerle günâh işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlâh'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silâhın,
Vur şanlı silâhınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
Bir başka füsûn fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler...
Halâ yaşıyor gizlenerek rûhuma "Kaabil";
İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...
Gün senden ışık alsa bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!..
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
Çehren bana uğrunda ölüm hâzzı verince,
Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
Gözlerle günâh işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlâh'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silâhın,
Vur şanlı silâhınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
Bir başka füsûn fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler...
Halâ yaşıyor gizlenerek rûhuma "Kaabil";
İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!
Hüseyin Nihal
ATSIZ
Bu şiir Hüseyin Nihal ATSIZ’ ın öğretmenlik
yaptığı bir dönemde aynı okulda görevli olduğu yeşil gözlü olduğunu bildiğimiz
bir meslektaşına atfen yazılmıştır. Atsız şiiri yazıp aşık olduğu öğretmen
arkadaşının dolabına bırakır. Meçhul maşuk dolabında zarfa konulu halde bu
mektubu bulur, mektubu dolabına koyanın Atsız olduğunu anlar ve hiç okumadan
Atsız’ a geri verir. (Aynı zamanda bu hikayenin değişik bir versiyonu olarak
Hüseyin Nihal ATSIZ’ ın lisede öğrenci olduğu dönemlerde öğretmenine aşık
olduğu ve bu şiiri öğretmenine verdiği yine aynı şekilde öğretmeninin de
okumadan kendisine verdiğine dair bilgiler de bulunmaktadır. Ancak yukarıda
bahsettiğimiz birinci varyasyon yani Atsız’ ın öğretmenken şiiri yazıp öğretmen
arkadaşına verdiği hikayesi daha ağır basmaktadır. Zira şiirde geçen “… hasret
sana ey yirmi yılın taze baharı, vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı
dizelerinden Atsız’ ın şiir yazdığı dönemde 20 yaşında olduğunu anlıyoruz. 1905
senesinde İstanbul’ da doğan Hüseyin Nihal ATSIZ bu şiiri kuvvetle muhtemel
1925 senesinde kaleme almıştır. Yani Kabataş Lisesinde yardımcı öğretmenlik
yaptığı dönemde veya İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Asistan olarak
görev yaptığı zaman diliminde yazmış olma ihtimali daha ağır basmaktadır.) Bu
nedenle şiirin adı “Geri Gelen Mektup” olarak kalır.
Hüseyin Nihal ATSIZ 1946
yılında bütün şiirlerini topladığı “Yolların Sonu” isimli şiir kitabında bu şiire
de yer vermiştir. Edebiyatımızda yer alan en güzel aşk şiirlerinden biri olan “Geri
Dönen Mektup” isimli şiirde hem hece hem de aruz ölçüsü kullanılmıştır. Bu yönü
ile bile gerçekten edebiyatımızda yer alan ender manzumelerden biridir. Şiir
kıtalar halinde yazılmıştır.
Hüseyin Nihal ATSIZ’ ın Türkçülük kimliği
sebebiyle birçok eseri belli bir kesim tarafından okunmasa da “Geri Gelen Mektup”
isimli şiiri Atsız’ ın en çok bilinen ve sevilen eserleri arasındadır. Şiirde
geçen “…mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur, … Ay secde edip çehrene
yerlerde sürünse” gibi mübalağa içeren ifadelerin yer alması bazı bir kesim tarafından
hoş karşılanmasa da şiirin özü ve üslubu bir bütün olarak incelendiğinde son
derece coşkulu ve içten bir şiir olduğu anlaşılacaktır. Şiirin seslendirilmiş
halini buraya tıklayarak youtube aracılığı ile dinleyebilirsiniz.
YORUMLARINIZI YAZIN