Abdülhak Hamit Tarhan Sanatı ve Edebi Kişiliği



Abdülhak Hamit Tarhan Sanatı ve Edebi Kişiliği


Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı: Abdülhak Hamit Tarhan 1852 ‘ de İstanbul’ da doğar. İlk telif tiyatro eserimizi (Hikâye-i İbrahim Paşa ve ve İbrahim-i Gülşeni) yazan Hayrullah Efendi’ nin oğludur. İlköğrenimini mahalle mektebi ve Hisar Rüştiyesi’ nde yapar. Devrin tanınmış bilginlerinden ders alır. Bir yıl Fransa’ da kalır. Ecolnisional ‘ de okur. İstanbul’ a döner. Robert Kolejine girer. İngilizce ve Fransızca öğrenir. Babasının Tahran Büyükelçiliğine atanmasıyla İran’ a gider. Burada Arapça ve Farsça öğrenir. Babasının ölümüyle İstanbul’ a döner. Maliye Mektub-i Kaleminde memuriyete başlar. 1871 ‘ de Fatma Hanım ile evlenir. Bu zamanlarda Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Recaizcade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai ve Ahmet Vefik Paşa ile tanışır. Özellikle Recaizade Mahmut Ekrem’ den çok etkilenir.

Yazı hayatına atılan Abdülhak Hamit Tarhan Macera- i Aşk, Sabr u Sebat, İçli Kız, Duhter – i Hindu ve Nazife adlı piyeslerini yazar. 1876’ da Paris Büyükelçiliği ikinci kâtipliğine atanır. Bu arada “Nestere”, “Liberte” adlı tiyatro eserlerine ve “Divaneliklerim Yahut Belde” adlı şiir kitabını yayımlar. Bu şiir kitabını 1879 ‘ da “Tarık Yahut Endülüs’ ün Fethi” “Tezer Yahut Abdürrahmanü’s – Salis” ve “Eşbe” adlı piyesleri yazar. Sırasıyla; Pati (Rusya), Golas (Yunanistan) ve Bonbay (Hindistan) ‘ da konsolos olarak görev yapar. Bonbay’ da

İngilizcesini geliştirir. Eşi Fatma Hanım’ ın hastalığı nedeniyle Bonbay’ dan İstanbul’ a dönerken Beyrut açıklarında eşini kaybeder. Bu ölüm edebiyatımıza ünlü “Makber” şiirini kazandırır. Bu ölüm sonrası Abdulhak Hamit Tarhan hayat, ölüm ve ölüm ötesi gibi konulara yönelir. Makber, Ölü, Hacle adlı şiir kitaplarını artarda yayımlar.


Daha sonra bunları Divaneliklerim Yahut Belde, Kahpe Yahut Bir Sefilenin Hasbihali, Bunlar O’ dur” isimli şiir kitapları takip eder. 1886 senesinde Londra Elçiliği Başkatibi olarak atanır. Eşi Fatma Hanımı kaybettikten beş yıl sonra 1890 senesinde İngililtere’ de Nelly isimli bir bayanla evlenir. Aynı yıl görevden uzaklaştırılıp İstanbul’ a döner. Daha sonra edebiyatla uğraşmamak kaydıyla Londra’ daki görevine iade edilir. 1911 ‘ de eşi Nelly ölür. İstanbul’ a dönen Abdülhak Hamit Tarhan burada Cemile isimli bir bayanla çok kısa bir evlilik yapar. 1912 yılında;
“Var ol Luciene tavaf et ey nur!
Ey ahir-i ömrümün baharı”  diyerek seslendiği 18 yaşındaki Luciene Hanım ile evlenir. Bu evlilik esnasında Abdülhak Hamit Tarhan 60 yaşındadır. “Sensiz de seninle de yaşanmaz” dediği Luciene ile bazen ayrı bazen birlikte yaşar. 1914 senesinde Meclis-i Ayan üyeliğine getirilir. 1922 ‘ de üyeliği sona erer. Avrupa’ ya gitmek zorunda kalır. Viyana’ da sefalet içerisinde yaşar. Cumhuriyet’ in ilanından sonra hükümet tarafından kendisine emekli maaşı bağlanır. 1928’ de İstanbul Milletvekilliği yapar ve 1937 senesinde ölür.


Abdülhak Hamit Tarhan Sanatı ve Edebi Kişiliği: Tanzimat Devrinin şair-i azamı olan Abdülhak Hamit Tarhan şık ve zarif giyimli, batılı görünümlü, aristokrat tavırlıdır. Zevk ve zarafet sahibi bir salon adamıdır. Hayat, kâinat, insan, kader, ölüm, ölüm ötesi gibi hemen bütün felsefi konulara değinir.

Şiirleri ve nesirleri felsefi fikirlerle doludur. “Bir tefekkür eyleyin dem nedir? / Âlemin üstünde bir âdem nedir?” diyen Abdülhak Hamit Tarhan eserlerinde bir yığın soru sorar fakat bu sorulara tatmin edici bir cevap bulamaz. Çeşitli felsefi fikirler içinde bocalar durur. Hayat, kâinat ve insan karşısında hayret ve dehşet içindedir. “Ne âlemdir bu âlem akl u fikri bi karar eyler” diyerek feryat eder. Mehmet Kaplan’ ın ifadesiyle hiçbir zaman sistematik bir dünya görüşüne sahip olamaz. İlk edebi kültürünü eski edebiyattan ve İran Edebiyatından alır.


Yeni Edebiyatla Şinasi, Namık Kemal ve Recaizade Mahmut Ekrem’ den etkilenir. Yeni Edebiyatta tiyatro türüne ilgi duymaz. Daha çok şiir türünde eserler verir. Yazmış olduğu tiyatrolarda nazımlara yer verir. Türk şiirinin şeklinde, konusunda ve tekniğinde büyük yenilikler yapar. Eski şiirin soyut tabiat anlayışına karşı çıkıp gerçek bir taibat anlayışını şiirimize sokar. Abdülhak Hamit Tarhan’ a görev tabiat Tanrı’ nın insana dönük yüzüdür. Abdülhak Hamit Tarhan tabiat ile şiiri birleştirir. Tabiatı muhteşem bir şiir olarak görür. İnsanla bağlantı kurar. Şiirlerinde belli bir vezne, kalıba ve kafiyeye bağlı kalmaz. Hiçbir kural dinlemez. Aruz ve hecenin hemen her kalıbını kullanır. Serbest şiire doğru yönelir. Şiiri nesre yaklaştırır. Fransız şiirinden aldığı karma, çapraz ve düz kafiyeyi kullanır. Hayatını ve eserlerini bir milletin uyanmasına vakfeden Namık Kemal ile Makber Mukaddimesinde “Ben bu kitabı kendim okuyayım diye yazdım” diyen Abdülhak Hamit Tarhan arasında derin bir fark vardır.




Abdülhak Hamit Tarhan çok sayıda tiyatro da yazmıştır ancak bunlar sahnelenmek için değil okunmak için yazılmıştır. Bazen sade bir dil kullanmasına rağmen genelde ağır ve süslü bir üslup kullanır. Toplumdan ve toplum dilinden uzak bir edebi anlayışa sahiptir. Ahmet Hamdi Tanpınar; Abdülhak Hamit Tarhan’ ın mükemmellik fikrinden yoksun olduğun belirtir. Zamanına yabancı kalmış bir sanatçı olarak niteler. Yazmaktan okumaya fırsat bulamamıştır ve düşünce itibariyle ülkeye yeni bir şey getirmemiştir. Sığ ve yüzeysel bir şairdir, der. Abdülhak Hamit Tarhan’ ın hatası çok ve uzun yazmış olması, anlaşılmaz bir dili olmasıdır. Fakat tüm bu kusurlarına rağmen şiirleri, tiyatro eserleri, hatıraları ve mektuplarıyla Tanzimat devri Türk Edebiyatının “Şair-i Azamı” dır. Hem kendi nesli hem de Servet – i Fünun, Fecr-i Ati ve Milli Edebiyat sanatçıları üzerinde etkili olmuş büyük bir sanatçıdır.

 

Abdülhak Hamit Tarhan ve Eserleri

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.