Hayat - ı Muhayyelden



 
         Servet-i Fünun Edebiyatının en önemli özelliklerinden birisi de Sultan Abdülhamit Han Döneminin siyasi baskıları ile sıkışan sosyal hayatlar, melankoli havası ve artık bunalma noktasına gelen sanatçıların başka ülkelerde, başka coğrafyalarda yaşama arzularıydı. Önceleri yemyeşil vadileri, yağmur ormanları ile Yeni Zelanda' ya yerleşme fikrine kapılan sanatçılar daha sonra Manisa' nın Sarıçam İlçesine yerleşme planları yapmışlar ancak çeşitli sosyo-ekonomik nedenlerle bu fikirlerini hayata geçirememişlerdir. Hayata geçmeyen/geçemeyen bu başka coğrafyalara yerleşme hali artık öyle bir hal almış ki ütopyaya dönüşmüştür. Öyle ki; Tevfik Fikret ' in Ömr-i Muhayyel Şiriinde tasarlanmış, hayal edilmiş bir yer anlatılmış ve bu hayal edilmiş yerde yaşama arzusu şiirin tamamını kapsamıştır. 
      Aşağıda Servet-i Fünun sanatçılarından Hüseyin Cahit YALÇIN' ın yazmış olduğu Yeşil Yurt / Hayat- ı Muhayyel isimli öyküden küçük bir kesiti Osmanlı Türçesi ile yazılmış hali ile birlikte sizlerle paylaşacağım.

Hayat-ı Muhayyel' den:
Hayat- ı Muhayyel' den
      "Bu şimdiki âlemlerden pek uzaklara gitmiştik; mâzi ile aramızda ebedi fırtınalarla
cenkleşen büyük denizler vardı. Şimdi her şey yeni idi: Hattâ kalplerimiz, hislerimiz, hattâ ilk
günlerde kubbe-i saf ve laciverdîsi altında misafir olduğumuz sema-yı mükevkeb (yıldızlarla dolu gözkyüzü) bile yeni idi.
     Çimenlerini çiğnediğimiz topraklar, ufuk üzerinde teressüm (resimle, biçimlendirme) ettiğini gördüğümüz ormanlar, rehgüzârımızı (geçit- güzergah) ta'tîr (güzel kokular) eden çiçekler bile yeni, bâkirdi. Ve bu saf ve mâsum tabiatın sîne-i müşfikinde (ana kucağı) bizim için yeni başlayan bu hayat,- ah, bu hakikate iktirân (yaklaşmak)  etmeyecek hayat-ı muhayyel!- Bilhassa
bu hayat-ı mu’azzez (yüce) hepsinden yeni, hepsinden saf ve tabii idi.
Köyümüzü sahilin en şirin, en sevimli bir noktasında intihâb (seçmek) etmiştik. Adamızı ihata (kuşatma) eden
bahr-i hurûşânın (coşkun deniz) heybetli dalgaları bizim sahilimize gelinceye kadar ilerideki kayalara çarparak
kırılırdı. Ve birer elmas gibi parlayan beyaz, temiz kumlarımızı hafif hışırtılarla tehziz (titreme) ettiği zaman,
zannederdik ki bu ummân-ı bî-payan (sonu olmayan deniz) şu ıssız sahilin hep bir hiss-i uhuvvetle (kardeşlik hissi) birleşen garîbü’ddiyar
mihmanlarına (misafir) bir terâne-i tebrik( boş bir tebrik) ve teşci’(yüreklendirme) ihda ediyor. (hediye etmek)"


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.